6 Kasım 2009 Cuma

4: Karanlığı Aydınlatmak


Yüzüne vuran rüzgarla uyandı Aradel Bey. İyice gerindikten sonra yattığı seyyar yataktan kalktı. Ne kadar rahatsız gözüksede bu yatakta daha rahat ediyordu. “Belkide sürekli bunda yatıp kalktığım için alıştığımdandır” diye düşündü odadan çıkarken. Kaldığı evin bahçesindeki çeşmeden akan soğuk su ile kendine geldi. “Bu şehrin en sevdiğim özelliği dağdan akan bu suyla yüzümü yıkamak beyim” dedi Aradeth elindeki elmayı ısırırken. “Suyu evlere getirmek için kanal yapman sayesinde Aradeth. Seni buranın başına getirdiğim için memnunum” dedi yüzünü kurularken. “Ben memnun değilim beyim. Kötü olduğundan değil. Sarnamon gerçekten güzel bir köy, ve bize karşı cömert davrandı şimdiye kadar. Ama işi hiç bitmiyor.” Dedi gülerek. Aradel bey binanın üst katındaki balkona çıkarken bir yandan da Aradeth ile sohbete devam etti. “Bu işin altından kalkabileceğin için seni görevlendirdim zaten. Karlı dağlardan getirdiğin taşlar ve kaynakların işimize yarayacağını anladığımız andan beridir senin ismin aklımda idi.”



Aradel Bey Sarnamonun gelişmesi hakkında konuşurken, Ardeth bu kıyılara ilk kez keşif için geldiği günleri hatırladı. Kışın en sert günlerinde dolaşmıştı buralarda. Esen sert rüzgar sanki vücudu her yerinden kemiriyordu. Dizlerine kadar yükselen karlar arasında ilerlerken dağın yamacında kamp kurmuş ve ısınmak için hemen bir ateş yakmak için etrafta yakabileceği birşeyler aramaya koyulmuştu ve neredeyse donuyordu. Güç bela bulduklarını taşlarla çevreleyip yakmış ve biraz ısınabilmişti. Ancak o gece ateş başında otururken garip birşey başına gelmişti. Ateşin etrafına dizdiği taşların bazıları ateşle birlikte kızarmaya ve benek benek olmaya başlamıştı. Merakla kızaran taşlardan birini kenara çekiş ve başka bir taşla parçalamıştı.

Kırdığı taşın içindeki ışıltılar soğuyunca gri renge dönmüş ve sertleşmişti. Taşların içinde bulduğu bu gri ve sert “şeylerin” işe yarayabileceğini düşünen ama ne olduğunu bilemeyen Aradeth bu taşlardan ve daha başka türevlerinden dağın birçok yerinde bulmuş ve çantasına doldurarak Gil-glin’e geri dönmüştü. Buldukları “şey”in iyice ısıtılıp işlenir hale getirilince sert, dayanıklı ve kullanışlı “metal”e dönüştürebileceklerini bulduklarında Aradel Bey hemen bu kıyıya bir köy kurmak için karar almış ve köyün sorumluluğunu Ardeth’e vermişti.




Aradel Bey ile Ardeth için hizmetliler kahvaltı getirdikten sonra masaya daha önceden getirilen tomarları incelemeye başladılar. “Beyim Gil-glindeki yeni kurduğumuz okulun hocalarından Medarchi ‘nin yeni planı. Buraya kuracağımız madenlerde işimize yarayabilir.” Aradeth’in uzattığı tomarı alan Aradel Bey yapılan çizimleri incelemeye başladı. “Deli hoca dedikleri bu adam idi değil mi?” diye sordu planlara bakarken. Ardeth gülerek” arada sokaklarda bağırakak çıplak gezdiği söylenir ama ben daha rast gelmedim şükürler olsun”. Naneli Todzasi sini içen Aradel Bey plana dikkat kesilerek “Dahi adamlar biraz çılgın olabilir dostum. Ve bu adam böyle şeyler çıkarttığı sürece istediği gibi dolaşabilir bence. Şuna baksana madenden çıkan malzemeyi yüzeye kolayca çıkartmak için bir yol bulmuş.” “Vinç, iddia ettiği kadar başarılı ise Sarnamonda da istediği gibi dolaşabilir” dedi gülerek. “Bunun gibi hocalar ve kurulan okul ile daha ileriye gideceğiz Aradeth. Dünya halen bir bilinmez bizim için. Daha ileriyi görmeli, daha çabuk duymalı, ve daha fazla şey öğrenmeliyiz. Bunlar zor şeyler, ama basit işlerde bize göre değil, değil mi dostum?” dedi Aradel Bey ve todzasisinden büyük bir yudum aldı.



Masadan kalktıktan sonra evden çıkıp madenlere doğru yürümeye başladılar. Şehrin yollarına döşenen taşlardan memnun kalan Aradel Bey “Bu köy bu kadar hızlı bu hale geldi ise bunda senin payın büyük Ardeth. İmkanları değerlendiren, gelişime yön veren, iyi bir lider oldun buraya.” Dedi memnun bir şekilde. Yollarına devam ederken su kanalları ile uğraşan ustalarla ilgilendiler bir süre. Yapılan su kanalları ile madenlerden çıkarılacak cevherler önce yıkanacak ardından da bir değirmen ile öğütülerek işlenecekti. Ardeth “deli” mucidin planına bakıp “Beyim, bu suyu vinçler içinde kullanabilir miyiz acaba?” diye sordu. Soruya meraklanan Aradel Bey bunun Medarchi’ye sorulması için not aldırdı. “Batıya gidecek gözcüleri yolladıktan sonra unutturmayın görüşelim adamla” dedi not alan katibe.

Madenlerin kurulduğu yamacın yukarısına çıkan Aradel Bey ile Ardeth manzarayı inceliyorlardı. Önlerinde Gil-glin ve Earlen’in de kurulu olduğu Derindeniz uzanıyordu. Artan nüfuslarını beslemek için köylerin etrafına yeni tarlalar eklediklerinden, köylerin sınırları daha da büyümüş ve genişlemişti. “Yakında görüşümüzün dışına çıkacağız gibime geliyor beyim” dedi Ardeth, Derindenize ve Karlıdağlara baktıktan sonra.

15 Ekim 2009 Perşembe

3: Giriş ve Kuruluş

3. Giriş ve Kuruluş

Yüzüne vuran güneşle uyandı Ardeth. Gerinerek kalktı ve vücudunu esnetti. Köyün yanındaki bu tepede yatmayı seviyordu. Şu sabah tutulmaları olmasa bütün hayatını burada geçirebilirdi. Buradan Gil-glin köyünün tamamını görebiliyordu ve yıldızlar altında köyü izlemek gibisi yoktu. Eşyalarını alıp tepeden aşağıya inmeye başladı. Köyün girişindeki çeşmeye vardığında kendine gelmek için elini yüzünü yıkarken yanına köyün en yaşlılarından Marh geldi. “Evlat saçını bu bahar havasında ıslatma, hasta olursun.” Dedi. Ardeth Marh’a bakıp gülümseyerek "Haklısın, senin kadar dayanıklı olduğumu iddia edemem büyükbaba Marh” dedi muzipçe. Destek aldığı bastonu ile Ardeth’e hafifçe vuran Marh “119 kış gördüm evlat, ve dalga geçildiğini anlayacak kadar aklım yerimde.” Dedi ama kendiside gülüyordu. “Babam buraya ilk geldiğimiz zamanları anlatışı geldi aklıma seni görünce. Senin kadar uzundu babam. Buraya neredeyse batmak üzere olan bir gemi ile nasıl geldiklerini her anlatışında şaşar kalırdım. Hiç birşeyleri yokken çektikleri sıkıntılardan bahsederdi hep. Ama hiç söylenmezdi. Gururlu adamdı babam. Hatta bir keresinde...” Ardeth konuşması sürüp giden Marh’a nazikçe acelesi olduğunu söyledi ve yoluna devam etti. Yoldan aşağıya inerken köy meydanından geçip taşlı yoldan deniz kıyısına indi. Sabah avından dönen balıkçıları selamlayıp Aradel Bey’in gelip gelmediğini sordu. “Aradel Bey yakında gelir. Güney yolundan gelirken gördüm biraz önce. Güneydeki Earlen köyüne su kuyusu açmak için gitmişlerdi.” Dedi balıkçı avladığı balıkları kıyıya çıkartırken. Ardeth balıkçılardan haberi aldıktan sonra büyük beyazın yanında beklemeye gitti. Eskileri bu kıyılara getiren gemiden kalan tek parça olan, on mızrak * boyundaki beyaz yelken direği hala göz alıcı şekilde parlıyordu.

Büyük beyazın altında beklerken güneş tepeye varmıştı. Aradel bey yanındakilerle birlikte köye geldiğinde Ardeth’in yanına geldi, tahta matarasından büyük bir yudum su içtikten sonra köşedeki taşların üzerine oturdu. “Nasılsın Aradeth? Biraz bekledin sanırım bizi.” Dedi sakin bir sesle. “Önemli değil beyim.” Dedi Aradeth. “İnsanlar sözlerinde durmalı evlat, özellikjle bey isen.” Dedi Aradel Bey matarasından bir yudum daha alırken. “Earlen köyünün yeri çok güzel, daha güneyde açıklıkta olduğundan balıklar orada daha bol, deniz daha bereketli. Su kuyusu içinde çok derine inmemiz gerekmedi ama kayaları kırmak beklediğimizden daha zor ve uzun sürdü.” Sözünü bitirdikten sonra yerinden kalktı, Aradeth’in koluna girdi ve kulağına doğru yaklaştı. “Sana dediklerimi yaptın mı?” Aradeth evet manasında başını salladı. “Kuzenim Giml de birazdan gelir beyim.” “İnsanlarımız çok zor zamanlar yaşamış Aradeth. Hepsi gururlu insanlar, söylemiyorlar ama yüzlerinden çektikleri sıkıntılar okunabiliyor. Ama sen ve senin gibiler için buralarda tutunmuşlar. Şimdi, senin gibi gözlerinde yıldızlar parıldayanlar için kabuğumuzdan çıkma vakti geldi. Nerede olduğumuzu bilmeliyiz, kör olarak dolaşamayız artık. O nedenle senin ve kuzeninin yapacağı bu seyahatler çok önemli. Güneyimizde ve doğumuzda güzel düzlükler var gibi gözüküyor ama ilerisinde neler var hiç bilmiyoruz. Bunu siz görecek ve bize haber vereceksiniz.” Dedi.

Aradeth, beyinden bu sözleri duyduktan sonra yapacağı işin ne kadar önemli olduğunu biraz daha fark etti. Meraklı biriydi ve en büyük merakı için şimdi yola çıkıyordu. Kuzeni Giml geldikten sonra beyleri onlara birer yıldız madalyonu** verdikten sonra onları uğurladı. Kimsenin gitmediği yerlere cesurca gidecek ve geri döneceklerdi...

*: 1 Mızrak boyu yaklaşık 2m civarındadır.
**: Gil-glin kıyısındaki sahillerde yaşayan küçük deniz yıldızları ile yapılan bir kolye. Şans getirdiğine inanılır.

10 Ekim 2009 Cumartesi

Yıldız'a Dair

Ülke Hikayesi: Eskiler büyük denizin ötesinden geldiklerini söylerler. Yerin, gökle birleştiği korkunç zamanlarda ataları güneye yelken açmış ve güneyin parlak yıldızına doğru kaçmışlardır. Denizde uzun süren bir seyahatten sonra güney yıldızı denizin yanındaki bir dağın üzerinde durmuş ve kurtulanlara yeni evlerini vermişlerdir.

Ülke Karakteristiği: Barışsever / Korumacı